9 Mayıs 2012 Çarşamba

Baharda Akdeniz Başkadır 2

Çıralı'dan sonra nereye gideceğimizi nerede kalacağımızı bilmeden düştük yine yollara. Öncelikle Noel Baba Kilisesi'ne uğradık. 


Klasik Noel Baba imajından oldukça uzak bir Noel Baba'ydı gördüğümüz. Burası özellikle protestanlar için kutsal kabul edilen bir yer olduğu için sanırım, çocukların ilgisini çekebilecek ya da "batılı" Noel Baba imajını anımsatacak hiçbir öğe bulunmuyor. Can buranın Noel Baba'nın yaşadığı yer olduğuna inanmak istemedi. 


Hal böyle olunca, Noel Baba, çok sevdiği ve koruyucusu olduğu çocukların oldukça uzağına düşmüş. Can kilisenin içinde durmak bile istemedi. Tavandaki fresklerin günümüze hiç bozulmadan ulaşabilmiş olması hayret vericiydi.

Ancak dış avludaki sütunlar ve tabletler çok korunmasız ve bakımsızdı. Hatta Can'ın bu sütunların üzerinde rahatça dolaşmasına engel olacak hiçbir koruma yoktu. 

Kiliseden çıktıktan sonra, dışarıda hediyelik eşya satan dükkanları dolaştık. Genelde dini öğelerin öne çıktığı eşyalardı satılanlar. Yine çocuklara yönelik seçenekler çok azdı ve fiyatlar gerçekten fahişti. 

Burasını da görmüş olduk diyerek yolumuza devam ettik. 

Tatilin buraya kadar olan kısımda, dolaştığımız yerlerdeki tenhalık gözümüzü fazlasıyla korkuttuğu için mutlak duraklarımızdan biri olan Kaleköy-Kekova'yı es geçiyoruz. O kadar yolu gidip, kalacak biryer bulamamaktan korkuyoruz biraz. O kısmı başka bir tatile erteleyip Kaş'a doğru ilerliyoruz. 


Kaş'ın iskelesinde ve güzeller güzeli sokaklarında tadı damağımızda kalan mini bir tura çıkıyoruz. 
Sonra ev yemekleri yapan bir esnaf lokantasında(Yalı Restoran) en ucuzundan birşeyler yiyerek oteller bölgesine de göz atıp Kaş'tan ayrılıyoruz. 


Finike'den sonra başlayan enfes yol manzarası, Kalkan'a gelmeden yolumuza çıkan Kaputaş Plajı ile zirveye ulaşıyor. Deniz oldukça dalgalı, ufaklık da uyumak üzere olduğundan bir süre denizin rengini seyredip yola devam ediyoruz. 

Sırada Patara var. Araçların parkedildiği noktaya vardığımızda bir süre Can'ın uyanmasını bekliyoruz. 

Sonra sahile doğru uzanan tahta yol boyunca beklediğimizden çok daha kısa bir mesafe yürüyerek plaja ulaşıyoruz. Deniz dalgalı ama çok keyifli. Su oldukça sıcak. Deniz ve kum keyfimizi yapıp yola devam ederek kalacak bir yer ayarlamak üzere yeniden ayrılıyoruz. 

-FOTOĞRAF EKLENECEK-

Fethiye'de kafamıza göre bir otel bulabilmek için epeyce dolaşmamız gerekiyor. Ölüdeniz tarafında normalde kaldığımız otel(Paradise Garden) henüz açılmamış. Önce Letoon'a bakıyoruz. Fiyat çok yüksek. 

Letoon'dan dönerken, tersaneye bakan tepede bir arabanın arkasında, kokoreç ve köfte ekmek satan bir yer görüyoruz. Hoşumuza gidiyor, yemeğimizi burada yiyoruz. Hava kararıyor ve halen kalacak yerimiz yok. 



Fethiye'nin içinde, yat limanının hemen arkasındaki oteller hoşumuza gidiyor. Fiyatlar yine çok uygun değil ama makul sayılır. Bu sırada, benim gitmeden önce yaptığım araştırmaya göre aynı fiyata Kayaköy'de Misafirevi'nde kalabileceğimizi farkedip bir de oraya bakmaya karar veriyoruz. Kayaköy yoluna dönüp, köyün hemen girişinden Misafirevi'ne dönüyoruz. 
Havuz kenarında hummalı bir çalışma var. Otel boş. Otel de değil aslında, tam misafirevi. Büyükçe bir ev/konak. Ayakkabıları dışarıda bırakıp giriliyor içeriye. Alt katta bir salon var. Üst katta ise odalar yer alıyor. Konforlu odalarda banyo/tuvalet mevcut. Kalan odalar içinse ortak bir banyo bulunuyor. Ev buz gibi. Odalara içim gitse de, burada kalamayacağımızı anlayıp çıkıyorum. Odalarda minik kitaplıklar, antika eşyalar ve kocaman yataklar var. 

Bu kez, geldiğimiz yoldan dönmüyoruz, farklı bir yolu izleyip Hisarönü'ne ulaşıyoruz. Buradaki oteller de henüz sezonu açmamışlar. Ölüdeniz yolu üzerinde birkaç otel daha dolaşıp, yat limanındaki otellerde karar kılıyoruz. 
Dönüş yolu, (rezervasyon iptali ile sadece 1 gece) boş olan son odanın dolmamış olmasına dua ederek geçti. Neyse ki deniz tarafında, muhteşem bir balkonu olan köşe oda boş. Sırt çantamıza geceyi geçirmemizi sağlayacak kadar eşya alıp odamıza çıkıyoruz. Odamıza yorgunluk çayları geliyor. Balkonda manzaraya karşı keyifle yudumluyoruz. Balkonda bir masa ve 2 sandalyenin yanısıra, bir de hasır şezlong bulunuyor.  
-FOTOĞRAF EKLENECEK- 

Odada bir süre oturup yorgunluğumuzu atıyoruz ve sonra Fethiye çarşısında ve iskelede dolaşmak üzere dışarı çıkıyoruz. Çay bahçeleri oldukça dolu. Ben enfes adaçayımı yudumluyorum. Tam sevdiğim gibi, gerçek adaçayının üzerine sıcak su ekleyip bir dilim limonla getiriyorlar. 

Ertesi gün için tekne turlarına bakıyoruz. 12 adalar turu dışında bir seçenek yok. Ertesi gün de rüzgarlı görünüyor. Bütün günü teknede geçirmek gözümüzü korkutuyor. Vazgeçiyoruz. 

Ertesi sabah kahvaltıdan sonra otelden çıkıp Kayaköy'e varıyoruz. Develer ve eşekler karşılıyor bizi. 


Kayaköy'ün meydanında kurulmuş harika hediyelik eşya tezgahları var. Hele bir takı tezgahı var ki, bakmaya doyamıyorum. Ama takmadığım için almıyorum. Son zamanlarda, en azından kullanmayacağım hiçbir şeyi almama konusunda başarılıyım. 

Önce kiliseye yöneliyoruz. Sonra da köyün içine. 


Şapel'e kadar olan tırmanışı göze alamıyoruz. Belirli bir noktadan geri dönüyoruz. 

Köyün ilerisine doğru arabayla bir tur atıyoruz. Okulu muhteşem. Sonra Gemile Koyu'na iniyoruz. Orman içinde muhteşem bir yoldan iniliyor koya. Ancak tahminler tutuyor, hava oldukça rüzgarlı. Deniz fazlasıyla dalgalı. 

Kalacak bir yer ayarlamak için Ölüdeniz'e geçiyoruz. Sun City Otel'den uygun bir fiyat alıyoruz, herşey dahil. Otel denize sıfır değil, ancak Ölüdeniz'de otelde kalanların ücretsiz kullanımına açık bir plajları var. Tatilimizin geriye kalan 2 gecesini de burada geçirmeye karar veriyoruz. 

Odamıza yerleşip, Ölüdeniz Tabiat Parkı ve Plajı içerisinde deniz keyfi yapıyoruz. Sanırım 23 nisan haftası olduğundan, yurtdışından gelmiş çok sayıda öğrenci grubu var. İnanılmaz kalabalık. 


Ben minicik deniz kabuklarından topluyorum. Eşim denize giriyor. Gözlükle deniz dibini incelerken bir kılıç balığına rastlıyor. Yanımızdaki kızlar buldukları deniz yıldızını inceliyor. 

Akşam yemekten sonra Ölüdeniz çarşısında turluyoruz. Ertesi gün, sabah henüz havuzda kimse yokken hau keyfi yapıyoruz. Öğleden sonra da Sun City'nin Ölüdeniz'in en arka ucunda yer alan koyunda geçiyor gün. 


Eşim kıyıda bir yengeç buluyor. Denizin içinde de bir deniz yıldızı. Kovamıza alıp inceliyoruz. Sonra hemen evlerine geri bırakıyoruz. Hoş bir anı oluyor bizim için. Ölüdeniz'de hayat devam ediyor :) 




Ve tatilimizi noktalıyoruz. Bir sonraki tatilimizi iple çekerek dönüş yoluna geçiyoruz. 


  





8 yorum:

  1. ne guzel yerler bayıldım gıtmıs kdr oldum!

    bu arada blogumda 3 kısıye ıstedıklerı ayakkabıyı hedıye edıyorum :) cekılısıme beklerım :) sevgıler :)

    http://zeysfashionroom.blogspot.com/2012/05/dikkat-hediye-varrrrr-giveaway.html

    YanıtlaSil
  2. kaputaş beni de büyüledi gerçekten ve o geçiş açılırken orada insanların öldüğünü duymam beni hüzünlendirdi. ama denizin rengi ne güzel hakikaten, mevsimi olmamasına rağmen, yolda olmamıza rağmen, denize attık kendimizi, allahtan mayolarımız içimizdeydi:D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba, Kaputaj gerçekten büyüleyici bir yer. İnsanların ölmesi üzücüymüş, bilmiyordum.
      Mevsim dışı deniz keyifleri her zaman daha güzeldir :)

      Sil
  3. Tatilin hasını yapmışsınız valla. En ideal tatil konsepti, bir yere çakılmadan; özgür ve zengin tatil.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Deryacım, biz başka türlüsünü yapamıyoruz. Kurtlu muyuz bilmem ama, mutlaka bir yerlere burnumuzu sokuyoruz. Geçen yıl yazlık kiraladık, orada bile çevre köyleri dolaştık bol bol. Çobanlarla filan ahbaplık ettik. Böylesi güzel. Yaşlanınca daha dingin tatiller istermiş insan, biz böyle genç genç takılalım bir kaç sene daha, bakalım.

      Sil
  4. keyifli tatiller...
    takipteyim sizi banada beklerim

    YanıtlaSil